İlim yolunda kendini feda edip her türlü sıkıntıyı çeken alimlerin bitmez tükenmez sabrını anlatan müthiş bir kitap. Yazarımız Abdulfettah Ebu Gudde, bu kitabını sekiz konuya ayırmış. Her bir konu altında alimlerin hayatından birkaç örnekle bu yolda ne kadar fedakârlık ve sabır gösterdiklerini anlatmış.

Birinci bölümde; Genel olarak zorluklara katlandıklarından ve ilim için uzak mesafelere yolculuk ettiklerinden bahsetmiş. Hatta rıhle yapmayanın ilminden şüphe duyulması gerektiğini de belirtmiştir.

Rıhle nedir?
Hadis öğrenmek için yapılan yolculuğa denilir. Önceki asırlarda şimdiki imkanlar olmadığı için ilim talebeleri alacakları ilmi başka diyarlara giderek öğrenirlermiş. Bu yüzden rıhle yapmadan sadece kendi beldesinde kalan kişilerin ilmî açıdan eksikliği olabilir. Nitekim beldesinden çıkmamış, sadece oradaki alimleri görmüştür. Bu da diğer alimlerin ilminden faydalanamadığı için doğal olarak ilmî noksanlığa sebep olur. Ondan dolayı bu söz söylenmiştir.
Cabir bin Abdullah (ra)’ın yalnızca bir hadis için yaptığı bir aylık yolculuk, buna örnek olarak verilebilir.

İkinci bölümde; Alimlerin, yeme, içme ve uyku gibi aslî ihtiyaçlarından feragat etmeleri konusu üzerinde durulmuş. Abdurrahman b. Kasım bir gün hocası İmam Malik’e soru sormak için gelmiş, eşiğinde beklerken uyuya kalmış, İmam Malik de ona hissettirmeden mescide gitmiş. Ardından İmam Mâlik’in cariyesi, Abdurrahman’ı dürterek; “İmam Malik’in 93 yaşında olmasına rağmen, sabah namazını çoğunlukla yatsı namazının abdestiyle kıldığını söylemiştir.”

Üçüncü bölümde; Asıl zenginliğin ilim olduğu ve bunun bilincinde olmaları sebebiyle, alimlerin fakirliğe göğüs gerdiklerini anlatmış. Ahmed bin Hanbel’in fakirliği ve fukarayı çok sevdiğini ve şöyle dediği nakledilmiştir: “Benim en sevinçli günlerim hiçbir şeyim olmadığı halde sabahladığım günlerdir.”

Dördüncü bölümde ise alimlerin aşırı sıcaklığa, açlığa ve susuzluğa tahammül ettiklerini öğreniyoruz. Örneğin; İmam Ebu Hatim, Şeyh Merveruzi ve Neysaburi ile bir yolculuğa çıktıklarını açlık ve susuzluktan bayılana kadar yürüdüklerini, ölümden son anda kurtulduklarını anlatıyor.

Beşinci bölümde ise ilim için yaptıkları yolculuklarda geçim kaynaklarını ve mallarını kaybeden alimleri görüyoruz. Muhammed b. Ali ed-Deccaci ye bir gün talebeleri okumak için geldiğinde onu hasta halde bir hasırın üzerinde yattığını, çoğu yeri yanmış bir palto giydiğini ve yanında bir dirhem değerinde bile bişey olmadığını rivayet etmişlerdir.

Altıncı bölümde; Alimlerin Kitaplarına karşı derin sevgi duyduklarını ve kaybettikleri zamanki üzüntülerini anlatmaktadır. Ebu Eyyub Süleyman b. Davud Şazekunî öldükten sonra rüyada görülmüş ve şöyle demiştir: Isfahan yolunda idim, şiddetli bir yağmur başladı, altına sığınabileceğim bir yer yoktu bende kitaplarım ıslanmasın diye üstlerine kapandım. Rabbim bundan dolayı beni affetti.

Yedinci bölümde; İlim için evlenmeden imtina etmeleri konu edinilmiş. Ebu Ali el-Farisî hakkında has talebelerinden biri olan İbn Cinnî onun dil mukayesesi ilmine dair derin bilgisi hakkında şöyle demiştir: “Bu uğurda engelleri ve külfeti ortadan kaldırarak yetmiş senesini harcadı. Bütün tasası ve kaygısı ilim idi. Bu yüzden çocuk yüzü bile göremedi.”

Sekizinci bölümde; İlim tahsili ve kitap almak için yaptıkları harcamalardan bahsedilmiş. Fakih ve müctehit âlim Muhammed b. Hasan eş-Şeybanî şöyle demiştir: “Babam bana otuz bin dirhem bıraktı. On beş bin dirhemi nahiv ve şiire, on beş bin dirhemini de hadis ve fıkıh ilmine harcadım.”

Kitap genel itibariyle eski alimlerden örnekler vererek, eğer ilim elde etmek istiyorsak onlar kadar sabırlı ve fedakâr olmamız gerektiğini, oturduğumuz yerden ilmin bize gelmeyeceğini anlatıyor. O yüzden ilim konusunda onları örnek alarak karşılaştığımız zorluklara göğüs germeliyiz.

Rümeysa Kılınç

13.06.2021

Yorum bırakın